Field Notes On Love - Jennifer E. Smith | Kitap Yorumu
Herkese epey uzun bir aradan sonra merhaba !
Buralardaki yokluğumu kısa bir yazı ile açıklamıştım ancak o
yazıyı okumamış olanlar için tek kelimeyle özet geçeyim : Sınavlar. Bildiğiniz
üzere tıp öğrencisiyim ve sanırım bunca yıl içinde yaşadığım en yoğun final bu
yılın finaliydi,hem sınavın bu kadar geç bir tarihte olması hem de konuların çok olmasından kaynaklanıyordu bu yoğunluk.
Tek sınavla geçme kalma durumumuz belirlendiği için de stres oranı baya yüksek
bir dönem oluyor. Ne mutlu ki bu sınavı atlattım ve sınıfımı geçtim ! Okul işi
bitince de artık bloga bir şeyler yüklemeliyim dedim ve işte buradayım !
Bu arada ne okudum ne izledim o kadar karışık ki ! Genelde
beni fazla meşgul etmeyecek şeylere yönelmeye çalıştım ve bu durumda da en
büyük kurtarıcılarım çizgi romanlar oldu. Epey bir çizgi roman okudum ve
okumaya da devam ediyorum, Belki okuduğum çizgi romanlarla da ilgili bir yazı
yazarım.
Blogun Instagram hesabından ‘Field Notes On Love’ hakkında
yorumun bloga geleceğini duyurmuştum. Okuduklarımı ve bloga yazacaklarımı
Instagram hesabından duyurmaya çalışıyorum ve tatil boyunca da orayı aktif
tutmayı planlıyorum. Eğer takip etmek isterseniz buradan adrese
ulaşabilirsiniz.
Amma uzun bir giriş oldu ama özlemişim buraya bir şeyler
yazmayı! Hadi hazırsanız artık yoruma geçelim !
Bahsedeceğim kitap Jennifer E. Smith’in 5 Mart 2019’da
yurtdışında satışa çıkmış kitabı olan Field Notes On Love. Kitap Goodreads’te dolaşırken karşıma çıktı
ve kapağı o kadar sevimliydi ki dayanamayıp okumaya başladım ve iyi ki de öyle
yapmışım !
Kitabın ana karakterleri Hugo ve Mae. Hugo, İngiliz bir
ailenin altız çocuklarından en küçük olanı. Evet yanlış okumadınız altız ! Bu
altı kardeş de yerel bir üniversiteden altız oldukları için burs kazanıyorlar.
Hugo aynı zamanda kız arkadaşı Margaret ile çıkacağı Amerika’yı gezdiren tren
yolculuğu için hazırlanıyor ancak Margaret’ın Hugo’dan ayrılmasıyla bu plan
bozuluyor. Margaret Hugo’nun yolculuğa çıkmasını ve hayal ettiği bu geziyi
tamamlamasını istiyor. Hugo bu teklifi kabul ediyor ancak tek sorun biletin
Margaret adına ayrılmış olması ! Yani Hugo’nun bu yolculuğa çıkabilmesi için
başka bir Margaret Campell bulması gerekiyor. Böylece Hugo herkesten gizli
internete ilan veriyor ve başka bir Margaret bulabilmek için bekliyor. Ve
sonunda uygun bir Margaret Campell buluyor. Margaret ya da kısaca Mae, Eylül ayında Güney California Üniversitesi’ne
başlamaya hazırlanıyor. Kendisi yönetmen olmak istiyor ve bunun için başvurduğu
bölümden ne yazık ki red cevabı alıyor. Bundan dolayı epey bir kırılıyor ve
filmlerini kimseye göstermek istemiyor. Hugo’nun teklifine denk gelince belki
aradığı ilhamın bu olduğunu düşünüyor ve hiç tanımadığı biriyle bu maceraya
atılıyor.
İkili ilerleyen süreçte ne kadar iyi anlaştıklarını fark ediyorlar
ve bunda Mae’nin filmi için yapmış oldukları röportajların payı epey bir fazla.
Mae ve Hugo, insanların aşk ile ilgili düşüncelerini konu edinen bir belgesel
çekmenin peşine düşüyorlar. Trendeki herkesle röportaj yapıyorlar ve bunları
kaydediyorlar. Bu işin sonunda Mae,belgeseli okula sunup tekrar düşünmelerini
isteyecek. Bu yolculuk esnasında Mae filmlerinde eksik olan şeylerin farkına
varıyor.
Bir şeylerin farkına varan yalnızca Mae değil elbette. Hugo
da hayatında ilk defa tek başına olmanın ne demek olduğunu anlıyor ve vicdan
azabı içinde aslında bundan hoşlandığını fark ediyor. Elbette ki kardeşlerini
çok seviyor ama biraz yalnız kalmaya ihtiyacı olduğunu bu yolculukla birlikte
anlıyor. Eylül ayında üniverisiteye başlamak yerine kendine vakit ayırıp
dünyayı dolaşmak istiyor. Ancak üniversiteye attığı maile gelen cevapta bunun
mümkün olamayacağını,eğer gelmezse bursun altı kardeş için de söz konusu
olmayacağını öğrenince hayallerinin peşinden koşmanın o kadar da kolay
olmadığını fark ediyor. İlerleyen bölümlerde Hugo’nun bu durum karşısında ne
yaptığını okuyoruz ama spoiler olmasın diye bu kısmı burada bırakıyorum.
Özetleyecek olursak ; bu trende aslında hayallerinin peşinde
koşan iki gencin yollarının kesişmesini okuyoruz.
Yazar karakterleri oldukça sevimli tasarlamış. Hugo’nun
utangaç halleri ve Mae’nin maceraperestliği kitapta oldukça dengeli bir şekilde
anlatılmış. Abartısız,sade ve anlaşılabilir olay örgüsü akıcı bir dil ile
okuyucaya sunulmuş.
Yazarın daha önce Novella Yayınları’ndan çıkmış olan ‘Hayallerimiz
Sen ve Ben’ kitabını okumuştum ve 3/5 olarak değerlendirmiştim. ‘Field Notes On
Love’ kitabını daha çok sevdim ve 4/5 olarak değerlendirdim.
Ben kitabı İngilizce olarak okudum. Dili zorlayıcı değildi
ve yukarıda da belirttiğim gibi oldukça akıcıydı. Eğer konusu ilginizi çektiyse
bir bakabilirsiniz. Türkçe’ye ne zaman çevrilir bilemiyorum ama eğer böyle bir
haber duyarsam mutlaka sizleri de haberdar ederim.
Evet,oldukça uzun bir yazının sonuna geldik. Baya özlemişim
burayı !
Eğer okumam veya izlemem için önerebileceğiniz bir şeyler
varsa lütfen benimle paylaşın!
Hepiniz umarım çok güzel bir tatil geçiriyorsunuzdur, bir
sonraki yazıya dek hoşçakalın !
Yorumlar
Yorum Gönder