Lord of Shadows / Gölgelerin Lordu - Cassandra Clare | Kitap Yorumu



Herkese merhaba!

Aranızda Cassandra Clare kitaplarından herhangi birini okumayan varsa umarım bu yazıdan sonra fikrini değiştirir çünkü yazar gittikçe kendini aşıyor. Ve eğer hala bu muhteşem dünyaya dalmadıysanız baya bir şeyler kaybediyorsunuz !

Cassandra Clare, kitaplarında Gölge Avcıları isimli bir ırkı işliyor. Gölge Avcıları en kısa tanımıyla melek kanı taşıyan ve kendi deyimleriyle insanları ‘’Aşağı Dünyalılardan’’ koruyan kişiler. Cassandra Clare her kitabında farklı bir enstitüdeki Gölge Avcılarını konu ediniyor. İlk seri olan Ölümcül Oyuncaklar serisinde New York Enstitüsünün ; ikinci seri olan Cehennem Makilerinde Londra Enstitüsünün ve son seri olan Karanlık Sanatlar’da ise Los Angeles Enstitüsünün etrafında gelişen olayları okuyoruz.




Bugün benim bahsedeceğim kitap 
Karanlık Sanatların ikinci kitabı olan Gölgelerin Lordu. Eğer okuduysanız bilirsiniz, Cassandra Clare’in kitaplarında “parabatai” bağı çok ciddi bir yere sahip.Bilmeyenler için parabatai bağı kısaca ; iki Gölge Avcısı’nın 12 yaşında birbileriyle her zaman yan yana duracaklarına ve birbirlerini koruyacaklarına dair verdikleri söz anlamına geliyor. Ancak parabatailer arasında romantik bir bağ olması söz konusu bile değil. Yasa bunu çok kesin bir dille yasaklıyor. İlk seride Jace & Alec’in, ikinci seride Will & Jem-ki kendileri benim favori karakterlerim- üçüncü seride ise Emma & Julian’ın parabatai bağını inceliyoruz.


Kitabın konusunda bahsedecek olursak, Los Angeles’ta Malcolm Fade’in ölümüyle ilişkilendirileren bir dizi iblis saldırısı yaşanıyor ve enstitüye bunu çözmek düşüyor. Ancak bu sefer olayları çözmek için Yüzbaşları da devreye giriyor. İlk kitabı okumadıysanız bunlar size anlamsız gelebilir ama eğer okuduysanız Gölge Avcıları’nın,kendi işlerine Idris’in dahil olmasından hiç hoşlanmadıklarını bilirsiniz.

Gölgelerin Lordu’nda işler ilk kitaptan çok daha karışık bir hal alıyor. Bu kitapta Malcolm ve Annabel’in ilişkilerini inceliyoruz. Ama en önemlisi Julian’ın karakteri hakkında farklı bilgiler öğreniyoruz ki bu kısım
beni baya şaşırttı. Yazar, Julian’ın karanlık tarafını göstermeye çalışmış bence. Emma’nın Julian’ı korumaya çalışması ise her zamanki gibi çok tatlıydı. Bu ikilinin gerçekten birbirini tamamlaması seride en çok hoşuma giden kısım sanırım.

Mark’ın artık kendini tamamen Gölge Avcısı kabul etmesi bizi mutlu eden detaylardan biri.Bu arada kitapta “Kayıp Herondale’yi” de bol bol ikiz kardeşler Livvy ve Ty’la beraber okuma fırsatı buluyoruz. Peri halkı,bu seride çok temel bir yerde. O yüzden onları da bol bol göreceksiniz.

Cassanda Clare kitaplarının en güzel yanı eski karakterleri yeni kitaplarda bolca görebilmemiz. Karanlık Sanatlar serisine New York Enstitüsü sakinlerini ve Jem & Tessa çiftinin bol bol ismini göreceksiniz !

Yazının genelinden de anladığınız gibi Cassandra Clare’in kitapları benim her daim favorilerimdendir. Her kitabını büyük bir heyecanla bekler ve hemen okurum. Karanlık Sanatlar serisinin bir sonraki kitabı 2019 yılında yayınlanacak. Size önerim bu süre içinde en azından Clare’in bir serisine başlamanız.Bu arada Clare’in bütün serilerini seviyorum ama benim favorim Cehennem Makineleri.

Yazarın diğer kitapları hakkında daha kapsamlı bir yazı okumak isterseniz farklı bir yazı da yazabilirim.Eğer serilerden herhangi birini okuduysanız düşüncelerinizi benimle paylaşmayı unutmayın. 

Şimdiden iyi eğlenceler !

Söylememe gerek kalmadı muhtemelen ama Goodreads puanım : 5/5




-Tanıtım bülteni için okumaya devam edin.

“Ruhunuz için ruh eşinizi feda eder miydiniz?”
Bir Gölge Avcısı’nın yaşamının sınırları, görevle belirlenmiş, onurla kısıtlanmıştır. Bir Gölge Avcısı’nın sözü, ciddi bir vaattir ve hiçbir yemin, parabatai’leri birbirine bağlayan yeminden daha kutsal değildir. Birlikte savaşmaya, birlikte ölmeye ama birbirlerine asla âşık olmamaya yemin etmişlerdir.
Emma Carstairs, parabatai’si Julian Blackthorn’la aralarındaki aşkın yalnızca yasaklanmadığını, ikisini de yok edebileceğini öğrenmişti. Julian’dan kaçabileceğini biliyordu. Ama Blackthorn’lar dört bir yandan düşmanlarla kuşatılmışken onu nasıl yalnız bırakabilirdi ki?
Tek umutları, korkunç bir büyü gücünü barındıran Ölülerin Kara Kitabı’ydı. Herkes o kitabı istiyordu. Bulabilecek olansa yalnızca Blackthorn’lardı. Bu yolda kanlı tehlikeler onları bekliyordu ve hiçbir söze güven olmazdı. Ancak birileri Julian’ın sırlarını ortaya çıkarıp Los Angeles Enstitüsü’nün yönetimini ele geçirmek için ellerinden gelen her şeyi yapacaktı.
Aşağı Dünyalılar, Meclis’le karşı karşıya geldiğinde ise Gölgelerin Lordu onlar için yeni bir tehdit oluşturacaktı. Unseelie Kralı, en iyi savaşçılarını, Blackthorn kanı taşıyan herkesi avlamaya ve Kara Kitap’ı bulmaya göndermişti. 
Tehlike giderek yaklaşırken Julian, kimsenin tahmin edemeyeceği bir düşmanın iş birliğine bağlı olan riskli bir plan yaptı. Ama başarı, ancak bir bedel karşılığında onun olabilirdi. Ve ne Julian ne de Emma olabilcekleri hayal edebilirdi. Sevdikleri herkesi ve her şeyi etkileyecek, kanlı bir mücadele onları bekliyordu... 
GERÇEK AŞK, BÜTÜN BÜYÜLERİ ETKİSİZ KILAR. 

(Tanıtım Bülteninden)

Yorumlar

Popüler Yayınlar