Midnight Sun / Gece Yarısı Güneşi (Twilight #5) - Stephenie Meyer | Kitap Yorumu




Herkese merhaba!

Bu yazıya oldukça heyecanlı olduğumu belirterek başlamak istiyorum. Çoğunuzun bildiği gibi yıllar sonra Alacakaranlık serisinin kayıp kitabı Midnight Sun, yazarı Stephenie Meyer tarafından sonunda tamamlandı ve 4 Ağustos’ta satışa çıktı. Ve düzenli olarak yazılarımı okuyorsanız benim kitabı çıktığı gibi okuyacağımı bildiğinize de eminim.

Seri hakkında istediğinizi düşünebilirsiniz ama yarattığı etkiyi asla küçümseyemezsiniz. Şu anki kitap piyasasının mihenk taşını oluşturan kitaplardan bahsediyoruz. Okuduğunuz dünyanın en çok satan kitaplarının bir zamanlar serinin hayranları tarafından yazılan fanfictionlar olduğu gerçeğini göz ardı ediyorsanız umarım yaptığınız yanlışın bir an önce farkına varırsınız. Çünkü bu her zaman göz ardı edemeyeceğiniz bir gerçek olarak karşınızda duracak.


Çıktığı günden beri edebiyat dünyasındaki özellikle erkek karakterlerin temelini oluşturduğunu eminim ki fark etmişsinizdir. Elbette ki birçok ekleme yapıldı. Kimsenin direkt kopyaladığını iddia etmiyorum ama karakterlerin orijinlerini kaçırıyor olmanızın sizi büyük bir yanılgıya sürüklediğini düşünüyorum.

Seveniyle, nefret edeniyle, durdurak bilmeden alakasız serilerle karşılaştıranlarıyla uzun yıllar ortalığı sarsan Alacakaranlık serisi 2005 yılında ilk kitabın çıkmasıyla hayatımıza girdi. Ben seriyle ortaokulda henüz 11-12 yaşlarındayken tanışmıştım ve iyi ki de tanışmışım. Her zaman severek okuduğum bir seri oldu. Edebiyata farklı bir yön vermesiyle, günümüzün kitapları için temel oluşturmasıyla, kendi köşelerinde sessiz sessiz oturan insanlara hikayelerini paylaşmak için ilham kaynağı olmasıyla benim her zaman saygı duyacağım bir yazar oldu Stephenie Meyer. Yine kitaplar sayesinde tanıştığım birçok yerli ve yabancı arkadaşım oldu ki kendileriyle hala iletişim halindeyim. Benim için en büyük artılarından biri de şüphesiz ki bu oldu.




Gelelim Midnight Sun’a. Kitabın geçmişini bileniniz mutlaka vardır ama bilmeyenler için kısaca özetleyeyim: Midnight Sun, aslında yazarın kitaplar hala tazeyken yazmaya başladığı bir kitap ancak Meyer’in hazırladığı 12 bölümlük taslak çalınıp internet üzerinden yayınlanınca yazar kitabı yazmaktan vazgeçti. Ben de dahil olmak üzere tüm okuyucular durum böyle olunca elimizdekiyle yetinip 12 bölümle bu dosyayı kapattık. Ancak bildiğiniz üzere günümüzde nostalji kavramı piyasanın tozunu attırıyor. Hepimizin yıllar önce okuduğumuz kitapların devam kitapları, farklı bakış açılarıyla yazılmış versiyonları, yan karakterleri ile ilgili yeni hikayeleri aniden önümüze çıkmaya başladı. Maddi nedenlerle ya da popülerliğin kaybıyla ilgili endişeler ya da daha farklı nedenlerle yaşanan bu durumun gerekliliği tartışmaya oldukça açık hale geldi.
Midnight Sun’ın çıkacağı haberiyle zaten herkes ikiye ayrıldı. Hikayenin bittiğine dair ya da madem Midnight Sun çıkacaktı neden bu kadar bekledi gibi birçok soru oluştu okuyucuların kafasında. Ben de aynı soruları sordum. Ve bulduğum cevap yukarıda da yazdığım gibi maddi nedenler ve popülerlik kaybı oldu.




Ancak her halükarda Midnight Sun’ın çıkması benim için güzel bir sürprizdi. Yıllar önce okuduğunuz ve sevdiğiniz bir şeyin farklı bir bakış açısıyla size tekrar sunulması eskiye tatlı bir dönüş imkanı sağlıyor. Kitap çıktığı gibi okumaya başladım ve hızlı bir şekilde bitirdim. Artık daha fazla uzatmadan kitapla ilgili yorumama geçiyorum.

Yukarıda belirttiğim gibi kitabın 12 bölümünü çok uzun zaman önce zaten okumuştum. Bu bölümlerde yazar çok büyük olmasa da belli değişiklikler yapmıştı. Ama sonraki bölümler kesinlikle çok daha iyi kurgulanmıştı. Merak edilen Edward’ın isyan yılları, monologları, Cullen ailesinin dinamiği, geçmişleri kitaba farklı bir hava katmıştı.Olayların perde arkası bu sefer daha belirgindi. Hangi bakış açısını tercih ederim, o noktada kararsız kaldım ama zaten ikisi arasında çok da bir fark yok. 
Kitabın daha ilk satırında heyecanlandığımı hissettim ve okurken ilk defa Alacakaranlık’ı okuduğum zamanları hatırlayıp sürekli gülümsedim. Bana yine aynı hisleri yaşattığı için o kadar sevindim ki! 



Stephenie Meyer’in kalemi ciddi anlamda akıcı. Betimlemeler bu kitapta daha sık bir şekilde karşımıza çıkıyor ki bence bu güzel bir şey. Ve ilk kitapla arasındaki en büyük fark kitabın çoğunda diyalogdan çok monolog olmasıydı. Ve ben bu farka bayıldım. Ayrıca yazarın kitabı 15 yıldır onunla olan okuyucularına ithaf etmesi beni bir miktar duydulandırdı.
Eleştirebileceğim nokta olarak şunu söyleyebilirim; Hades ve Persephone benzetmesi, nar tanelerine olan göndermeler birden çok kez kullanıldığı için bir noktadan sonra zorlama gibi gelmeye başladı. (Mitolojideki anlamını bilmeyenler için Hades, Persephone’yi yer altı dünyasına kaçırır.Persephone yer altı dünyasında Hades’in ona sunduğu narın tek bir tanesini yediği için ölüler diyarında mahsur kalır.) Bunların dışında bildiğimiz hikaye aynen devam ediyor. 

Yazar, serinin diğer kitapları için böyle bir şey yapar mı bilmiyorum. Buna dair bir haber de okumadım. Ama bu işin devamı gelirse de şaşırmam. Zaten çıkarsa kesin onları da okurum.

Türkiye’de Alacakaranlık’ın yayın hakları Epsilon Yayınevi’nde, onlar da kitabı ne zaman çevirirler bilmiyorum ama er ya da geç raflarda yerini alır.
Eğer benimle aynı düşünceleri paylaşıyorsanız kitabı okuyun. Ama seriyi anlamak için okumanız şart değil. 

Edebiyatın ve kitap piyasasının son zamanlardaki genel durumuyla ve Midnight Sun ve hatta Alacakaranlık serisi ile ilgili düşüncelerimi bu şekilde özetledim. Düşüncelerinizi benimle paylaşmayı unutmayın. Sorularınızı ve yorumlarınızı hem buradan hem de Instagram’dan benimle paylaşabilirsiniz, mutlaka geri dönüş sağlarım.

Kendinize çok iyi bakın!
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere,

-GGizay



Yorumlar

Popüler Yayınlar